Son günlerde benim ülkem gittikçe dozunu arttıran bir zorbalık ülkesine dönüştü adeta. Herkes siyasileri tarihten birine benzeterek, açıklamaya çalışıyor olsa bile ben bunu yapmayacağım. Hepsinin kendine has olduğunu görmek zor değil. Örnek vermek gerekirse başvekili ( Olası değişiklikler olursa diye başbakan demiyorum ) kimisi Peygamber (kendi il başkanının ifadesi) ilan ediyor, kimisi Hitler ( muhalefetin genel kabulü ). Bunların ikisi de anlamsız bana göre benzetme yapılmaya ihtiyaç olmayacak kadar kendine has birisi, hatta benzetmelere tahammül edemeyecek kadar egosu yüksek diye bir idda da bile bulunulabilir.
“Bu ülke nereye gidiyor?” diye siyasi ideolojimi dikte etmeye çalışan bir gerginlik değil benimkisi. Karmaşanın bana dayattığı bir gerginlik diyebiliriz belki. Betimlemek gerekirse: Soğuk savaşın ortasında bir ülkeyim; ne komünist nede kapitalist, ne komün olmak istiyorum nede kapital. Dünya siyasetin de söz sahibi olmakta istemiyorum, üzerimde silahların gölgesini de.
Ben aslında insanı anlamaya çalışıyorum. Anlayamamanın kargaşasında geriliyorum. Siyasileri anlamak elbette kolay değil ama bu kadar anlayamamak neden?
Yıllar önce, bir orman köyünde( en yakın ilçeye 45 km ) bayramı bekliyorduk. Arife günü köyde bayram havasından eser yoktu. Kadınlar sokaklarda ağlıyor, “arife günü çocuklarından ayırdılar” diye söyleniyordu. Erkekler köy konağının önünde toplanmış, sigaraları bitmeden yenisini yakıyor, “bir şiir yüzünden adam hapse atılır mı?” diye küfürler savuruyorlardı. Herhalde tahmin ettiniz bahsettiğim kişi: başvekil Recep Tayyip ERDOĞAN .
“Bize basın sansür uyguluyor” dediler: iktidar yaptık. “Bize asker darbe yapacak” dediler: iktidar yaptık. “Bize mahkemeler göz açtırmıyor” dediler: iktidar yaptık. Şimdiler de farklı şeyler söylüyorlar “Yaptık, olacak, karar verildi”.
Arife günü hapse atılanlar: Suçu ispatlanmamış kişileri onlarca arife günü hapis ettiler ama biz derin derin “ohh” çektik, askere geçmişten gelen kinimizi kusarken arife veya bayram düşünemezdik.
Şiir okudu diye hapse girenler: Sürekli gazeteci veya karikatürist kendi hoşlarına gitmeyen herkese davalar açtılar, kovdurttular. Dünya da ,en fazla gazetecisi hapiste olan ülkeler, arasına girmeyi başardık. Aman canım bizi ilgilendirmez kesin gazeteciler suçlu deyip, üzerinde pek durmadık.
Basının sansürlediği insanlar: “Aleviler ne istiyor” isimli yazı dizisinin reklamını “Katliamlarla susturuldular” ifadesinden dolayı yayınlanamaz bulan Trt ‘yi yönetmekte söz sahibi oldular. Televizyon kanalları, gazeteler ya el değiştirdi ya da vergi cezaları ve ihaleler yolu ile tavır değiştirdi. Tarihe komik bir not: Bazı kanallar Kemal Sunal ile özdeşleşen “eşşoğlu eşşek” sözünü “bip” sesiyle kapatmaya çalışıyor. O zaman hep bir ağızdan ; “EŞŞOĞLU EŞŞEK!!!” diyor ve bu “bip” sesine “HAY ALLAH IHI IHI” diye ustanın samimi gülüşüyle cevap veriyoruz. Ülkedeki sansür “yaşamadan anlamazsın” kıvamına geldi.
Yargının aman vermedikleri: Onlar halka evet veya hayır diyebileceği muz içinde aspirin referandumu ile yargıya tamamen hakim oldular. Şimdi yargı ile ilgili en büyük problem: millet vekillerinin ellerinde ki listeler “kimi hangi göreve getirelim?” kargaşası.
Bide türbana özgürlük adına yıllarca mücadele ettiler. Özgürlük varsa ben ordayım. Bende elimden geleni yaptım. Okulda ilk kez türbanlıların özgürce dolaştığını görünce sanki ilk bisikletimin alındığı zamana döndüm. Anlamsız bir gülümseme oluştu suratımda. Başörtüsüyle okula gelen herkese, özgürlük savaşçısına bakar gibi baka kaldım ve yürekten alkışladım.
Birilerinin “Biz özgürleştikçe, siz yasaklanacaksınız” mantığında olduğunu Vallahi bilmiyordum. Bilsem yine başörtüsüne özgürlük ister ama parantez açıp “sizde kimseye karışmayacaksınız ha!” derdim.
Alkol yasakları gündemde, yine aynı yöntem “muz içinde aspirin” trafik ile ilgili olumlu yanlarına karşın tam bir yasakçı zihniyetin eseri. Bir de eleştiriler gelince bunu din adına yaptıklarını söylediler ya: nereden tutsan elinde kalır türden oldu. Hatalarınızın arkasından dine saklanarak, insanları dinden soğuttunuz. Allah eğer istese: “Belli saatler arası sadece paralı yerlerde alkol kullanmanın serbest olduğu” bir düzen kuramaz mıydı? Siz kafanızda nasıl bir Allah tasavvur ediyorsunuz? Allah bu düzeni kurmuşsa onun bir hesabı vardır. Siz kendi yasakçı yaklaşımlarınızı, nasıl olur dinin arkasına saklanıp: kendinizi kurtarmak için dinin kötülenmesine yol açarsınız?
Bütün bunları boş ver, Üçgen Peynir’e tapan adamın haklarını gözetmeyeceksen, “Bu ülkenin başbakanıyım.” demeyeceksin. Belki “ben intikam almak için iktidar olmuş bazı İslami çevrelerin başbakanıyım” daha doğru olur.
Basit bir seçmenin gözünden değişim böyle oldu. Olan biten bütün gerçekleri bilemeyecek kadar sıradan bir vatandaş olsam da üzerime oturan gerginliği anlamaya çalışıyorum.
Daha önce seçim sisteminin seçme hakkı tanımadığı gerekçesiyle oy kullanmaktan kaçınsam da şimdilerde sadece ,iktidara karşı olmak adına, oy vermeyi düşünüyorum. İsteyerek oy verebileceğim tek bir parti arıyorum.
Nereye oy verecez biz? Bu kadar adam nereye oy verecek?
Not: Sonu olmayan bir yazı olduğunu biliyorum. Yazının başıyla sonunun tutarsız olduğunu biliyorum. Yazıda net bir ifade olmadığını biliyorum. Yazıda sorulan soruların cevapsız kaldığını da biliyorum.
Siyasetten çok etkilendiğim için yazının bu halde olduğunu düşünüyorum.
Çok beğendim gerçekten böyle bir yazıyı düşünüyordum; yazmışsınız.
YanıtlaSilİntikam konusunda hedefi tam tutturmuşsunuz.Nedir bu kin anlamıyorum?Hadi zamanında haksızlığa uğradığını düşünüyorsun ya da hadi gerçekten öyle oldu,neden affedemiyorsun,insan olmanın temel koşullarından biri de affedici ve vicdanlı olmak değil midir ki?O makamda sen kişisel olarak ya da bir zümrenin isteğiyle hareket edersen kul hakkını yemiyor musun?Ben bu ülkenin vatandaşıyım, neden başvekilimden bu kadar korkuyorum bu böyle mi
YanıtlaSilolmalı ?George Orwell 1984 kitabını okuyan biri olarak ben korkuyorum.Bu garip cümleler de benim kafamdaki karmaşanın bir yansımasıydı,çok karışığım çok...